15 Eylül 2011 Perşembe

Bir Paranoya'nın Günlüğü 20

Her türlü reklama hep kıl kapmışımdır. Saçma gülücükler, saçma danslar. Milleti rezil etmek için mi yapılır o reklamlar? Ya da insanlar kendilerini neden rezil ederler hep o reklamlarda? Kızın biri kek yiyor, eline yüzüne bulaştırıyor. İnsanlık ne demek ondan haberi yok. Tavuk yiyorlar, kızartma yapıyorlar ailecek salsa yapıyorlar. Bir tavuk yapmak bu kadar mı zordu? Neden şimdi göbek atıyorsunuz? Yiyin geçin arkadaş. Ruh ve ya cin neden çağırılır? İnsanlar çok mu meraklılar bunlara? Ya da ne işiniz var onlarla? Siz istediniz diye, taa bilmem nereden çıkıp geleceklerini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. İçinizde zaten ruh var, gereksiz şeylere kapılmayın. Unutun gitsin. Araba alacaklara benden uyarı: Bayandan olduğu yalan. Sadece satılsın diye size oynadıkları bir oyun. İnsanlar araba satmak için türlü Amerikan oyunları yapıyorlar size. O internette gördüğünüz, temiz araba yalanlarına da kanmayın, onlarda fotoşop. İnsanlar çok iyi biliyorlar işini. Siz en iyisi doktordan alın, güvenilir alır. Zaten doktor ucuza da satar. Slip mayo giyenler gördüm ben. Neden giyiyorlar ben hala anlamış değilim. Vücuduma güveniyorum deme bana! Slip ile vücuduna güvenmezsin! İnsanların göz zevkini neden bozarlar? İnsan hayatı bu kadar ucuz değil ki.

Sensiz nefes alamam lafı nedir? Nefesi senin ciğerlerine mi yolluyorlar? İnsanlara bağlı olduğunu mu göstermeye çalışıyorsunuz bu lafla? Bana biri bunu söylese, ben onsuz uzayda dahi yaşarım. Kimse gelmesin. İnsanlığın ölmesi ne garip? İnsanlık nasıl ölüyor arkadaşım. Bazı deyimler, ister istemez saçma oluyor. İnsanlık öldüyse biz neyiz? Biz insan değil miyiz, bize ne demek istiyorsunuz? Resmen insanlığı eziyorlar. İnsanlar buna bir önlem bulmaları lazım, yoksa insan gibi dolaşan yaratıklar dünya üstünde çoğalacak. Kumandanın pili bittiğinde kumandanın kıçına vurmak kumandayı tamir mi ediyor? Pillerini mi dolduruyor? Bizim milletin kafası çok ince çalışıyor bence, pilleri ısırmayı söylemiyorum bile – gerçi bir ara söylemiştim-

Ailelerin çocuk yapma sebeplerini artık çok iyi anlıyorum. Tamamen ayakçılık yapması için çocuk yapıyorlar. Oraya git, buraya git demeleri için. Yoksa niye çocuklarını sürekli bir yere göndersinler. Mantıklı olanı bu bence. Çocukların bence artık ayaklanması gerekiyor. Kimse bakkala göndermek için çocuk yapmasın. Çocuk yapmayı sevdiği için çocuk yapsın. Nutella bir aşktır öğrenci evi için. Öğrenci evlerinde ekmek olmasa nutella olur. Bunu da belirtmek istedim ayrıca. Hep mutluyken neden bir problem çıkar? Mutluluk aslında yok mu acaba? Merak ediyorum hep.

Kurban bayramında aldıkları derilerde thy uçak falan mı yapıyor acaba? Nereye koyuyorlar bu derileri? Satıyorlar desek, thy bizi deriye boğar. Atıyorlar desem, neden topluyorlar? Planör falan yapıyorlar herhalde, başka mantığını bulamıyorum. Bulan bana mail atsın. Bu aralar garip filmler çıkmaya başladı, yiyecek bulamayan insanlarıma yiyecek isimleri ile ilgili filmler çıkartıyorlar. Filmin adı başka, konusu başka. Niye adlarıyla alakasız filmler yaparlar? Konusu da aynı olsun, ismi de.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Paranoya'nın Günlüğü 19

Ayrı dünyaların insanı nasıl olur? Ne kadar gereksiz bir laftır bu. Kaç tane dünya varda, insanlardan üstün görüyorsun kendini. Bence sen ayrı kafanın insanısın. Bana bunu dersen, ben o zaman sana eyvallah diyebilirim. O da belki! En azından farklı ülkelerin insanıyız de. Saygılı ol biraz. Justin biber diye bir insan türedi bu aralar pop dünyasında. O kim lan? Saçma saç stili ve uu beybi’si ile insanları etkilediğini sanan o insan kim? Çocuk yaşta herkesin şarkıcı olma istediğini anlarım, bunlar gelip geçici şeylerdir. Eline kumandayı, kaşığı alan şarkıcı olduğunu sanıp herkese şarkı söylerdi, ama maalesef bunun eline mikrofon vermişler, tutmuş bırakmamış. Ama bununda geçeceğini sanıyorum. İnsanlar bir şeye heves yapar, sonra kaybolur gider. Bak ajdar nerede?

Şu polyanna saçmalığını anlamış değilim. İnsan her şeye olumlu bakamaz arkadaş. Masal kahramanı bile olsa bu. Kaç insan tanıyorsunuz bir kere bile “lan olur mu öyle” gibisinden bağırmayan. Bir şeye üzülmeyen. Polyanna üzülüyor mu? Üzülmüyor! “ay olsun yenisini alırım. Yok aman, bir daha olur” gibi saçma laflar türetiyor. İnsanların beynini yıkıyor. Üstelik o sarı saçlar… yok lan, o başka masaldı. Arabadan hiç anlamayıp, araba bozulduğunda kaputu açıp bakan insanların hep ne yaptığını merak etmişimdir. Neden bakarsınız o kaputa? Ne var onun içinde? Bir bilen çağır yapsın. Senin orada ona boş boş bakman, arabayı çalıştırmayacak hiçbir şekilde. Özel bir güç bekliyorsan eğer, daha çok beklersin. Yavaşça kaputu kapat ve yol yardımı ara, onlar ne yapılacağını söyler. Elinde sihirli değnek alacak olanlara sesleniyorum: kesinlikle dünya’ya, barış, huzur getirmeyeceksiniz. Elinde sihirli değneği olan neden dünya’ya çalışsın? Para ister, araba ister, onu ister bunu ister. Herkes barış ister, ama kendi çevresinde olsa yeter der. O sihirli değnek hem kimseyi bulmadı ayrıca. Gelmeyecek bir şeyi insanlar neden bu kadar ister? Bu da ayrı bir muamma. İnsanlar istediği her şey hemencecik olacak diye, kolay kolay yollara kaçıyorlar. İnsanlar hep birilerinin arkasında konuşma ihtiyacını neden duyar? O insan çok mu iyidir? Yoksa gözlerine mi batar milletin? Hiçbir şey yapamadığı için mi konuşur? Cesaretsizlik olduğu için bence insanların yüzüne konuşabilen insan sayısı azdır. Arkadan konuşmak hem kolay, hem de bol sallanabilirdir. Kimse ben yapmam demesin, herkes bir kere dahi olsa yapmıştır. Kanıtlarıyla da gösteremem ayrıca.

Her bayram bir yerlere gitmek neden bu kadar önemli? Bayramlaşma demiyorum, tatil için diyorum. Çok mu asortiğiz? Yoksa bizde mi bir problem var? İnsanlar dini/resmi bayramları neden sahil kenarına, uludağ’ın eteklerine gitme sezonu açılıyor gibi bakıyorlar. Tek tatiller onlar değil. Yıllık izin al. 9 günlük tatilden bir bok anlanmaz. Gitmek bir mesele, kalmak bir meseledir. Bu arada, bu pazartesi sendromu ne oluyor? Bana açıklayacak olan var mı? Pazartesi de bir gündür. Öyle sonu başı olmaz. Yok işte tatilden çıktık işe/okula gitmesek olmaz gibi bir mantık olamaz kanaatimce. Pazartesi işe gitmesen, Salı gitsen bu sefer Salı sendromu mu olacaktı adı? Ya haftanın bütün günleri çalışıyorsan? Bunun sendromu nerede kaldı? İnsanları üşengeç yapmak için elinden geleni yapıyorlar. Ben hiç diyor muyum, paranoyam bugün bitti, aman yazmayayım diye? Demiyorum. Çalışın arkadaş, iyidir.

13 Eylül 2011 Salı

Bir Paranoya'nın Günlüğü 18

Bir ozon tabakası vardı ne oldu? Yıllarca onu yapmayın bunu yapmayın diye herkesi uyarıyorlardı. Yıllar geçtikçe kendi kendini kapatıyordu da, siz mi bizi kandırıyordunuz? Yoksa bir tane overlokçu buldunuz da o’na mı diktirdiniz? İnsanların bir ara kabusu yaptınız ozon tabakasını, arabalara binemez olduk, çocuklarımıza “aman olm dikkat et, ozon’u delecek şeyler yapma” dedik. Parfümdür, deodoranttır kullanmaz olduk. Şimdi ise ne ozon var, nede başka bir şey. Dünya kendini yeniliyor azizim. İnsanların webcam karşısında kendilerini rezil etmesine alıştım artık. Akraba muhabbetlerinde dedikodular yapıp, ardından “kalk kız bir göbek atalım” dediklerine şahit oldum. Kendilerini sosyal medyaya fazla kaptırdı bizim millet. Küçükken hep arabaların arkasına beni yıka yazardık, niye hala onu yaptığımızı hiç akıl sır erdiremiyorum. O arabayı kirli gören tek biz miyiz? Hem ayrıca düşünemediğimiz tek şey ise, araba bizi nasıl yıkasın? Saçmalamışız. Arabalardan bir şeyler medet umulur ama, bu kadarı fazlaymış onu fark ettim. Kadınlar çantalarına neler dolduruyor öyle ya, içlerinde yok yok. Arasan evrenin başlangıcından bugüne kadar üç-beş bir şeyler buluruz diye düşünüyorum. Büyük şehirlerde ki kadınlar, kaptı kaçlar için tuğla falan koyuyormuş, artık siz düşünün. Komik olmaya çalışırken kendini küçük düşüren insanlar harbiden komik oluyor. Bir şeyi hevesle anlatıyor sonrasında kimse gülmüyor. İşte orada siz gönül rahatlığı ile gülebilirsiniz. İnsanlar kendini güldürmeyi neden sever? Hala çözebilmiş değilim. Ben gayet ciddiyim. Ben bir paranoyağım. Güldürmek için yazıyor muyum? Bilmiyorum.

Otobüs şoförlerinin bunalım hallerini her zaman severim. Dolmuşa binersin bir arabesk sözler, arkadan fon müziği edasında gelen bir müzik ve şoför. Hiçbir insan o otobüslerden etkilenmedim diyemez bana. Ama şoförler neden bu durumdalar? Ne için sürekli bunalım takılıyorlar? Şoförlüğün kanunu, kitabı falan mı var? Ciddi ilişkiyle, tek gecelik ilişkinin arasında ne fark var? Tek gecelik ilişkide yediğiniz bok da ciddi bir şey değil mi? İpin ucunu kaçırdığınızda çocuğunuzun olması an meselesi, ciddi bir ilişkide de sonunda evlenip çocuğunuzun olması yıl meselesi. Ama çocuk oluyor. Ben tek geceliklerin adamıyım diye bir şey var mı? Bence yok.

Kadınlar topuklu giyemeye neden bayılır? Hem giyip hem şikayet etmeye neden daha çok bayılır? Topuklular vücudumu şöyle iyi gösteriyor derler giyerler. Ardından “off bu topuklular insanı öldürüyor” derler çıkarırılar. Güzellik uğruna insanlar kendilerine neden işkence ederler ki? Zorla giydirmedik biz o topukluları sana, istediğin zaman çıkar, hatta bir daha hayatın boyunca onlara dokunma. Bize şikayet etmek zorunda değilsin. Ha ama istiyorsan, sana düz taban bir ayakkabı alabilirim. Eğer hiç düz taban ayakkabım yok diyorsan. Geceleri hava olacağını sanıp, sokaklarda gaza basan adama hayranım. Sürekli bir patinaj çizmeler, son hız gitmeler. Kimsede çıkıp bu adamcağıza demiyor ki “hacı, gecenin bir vakti bizi uyandırmaktan bir başka halta yaramıyorsun” diye. Adamın hevesini kıracak hiç kimse çıkmıyor. Sonra da biz uyuyamıyoruz diyorlar.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Bir Paranoya'nın Günlüğü 17

Geçenlerde okuduğum bir yazı kafamı çok kurcaladı. Erkekler 7 saniyede bir seks’i düşünüyorlar’mış’. Hangi ara? Kim tuttu bu saniyeleri? Nereden biliyorsunuz ki siz? Hangi akli dengesi yerinde olan insan bunu araştırır ki? Aslında problem bu değil bence, asıl problem kadınların her 7 saniyede bir seks’i düşünmemeleri. Yoksa erkeklerde bir problem yok, öyle değil mi? Bilim adamlarının çoğu saçma şeyleri araştırmak için doğmuşlar düşüncesi vardı bende. Haksız mıyım? Bir de üstüne İsviçreli bilim adamları yazarlar ki, aha o an da oradan uzaklaş. İsviçreliyse eğer o bilim adamı, araştırdığı saçma şeylerden kim bilir kaç yüz binincisidir. Anlamadığım şey, bir olaya herhangi biri onay vermezse, o bulunan veya bulunmuş olan şey kullanılmıyor mu? Ya ben kullanmak istiyorsam, illa da o’nu verin bana diyorsam? Buna neden onlar karar versin ki? İsviçreli bilim adamları benim keyfimin kahyası mı? Bir de yetmezmiş gibi, üç açılı diş fırçasını buldular. Ben tek açılı diş fırçasını seviyorum arkadaş. İki açılıyı da bunlar buldu şimdi hatırladım. Tutmadıkça yeni açılar uyduruyorlar. Parasız falan kalıyorlar sanırım arada.

Feminizm’e gitti kafam bir anda, nereden aklıma geldi onu da bilmiyorum. Çoğu feminist bilirim evlenen. Bu kadar feminist ise bunlar neden evleniyorlar? Bunların hani kocaya ihtiyaçları yoktu? Neye ihtiyaç duyarak feminist oluyorlar anlam veremiyorum. Daha sonra yaptıkları tükürdüğünü yalamak olmuyor mu? Kocayı bulana kadar feminist, ki bu da kırk yaşından fazla ediyor. Evde kalmış feminist oluyor biraz. E, hoş görün biraz bunu da. Çok çalışkan olmayan birkaç öğrenci bilirim ben, efendim bunlar her yıl aynı şeyler papağan gibi tekrar ederler, “olm bu yıl bütün derslere asılacağım, alttan ders bırakmak yok” diye. Her yılda alttan ders kalır. Kendi kapasitelerini bilmeden nasıl böyle şeyler söylerler bilmiyorum. İnsanlar kendilerine yalan söylemeyi çok iyi biliyorlar. Halbuki hiçbir şey söylemese daha iyi. Belki çalışır. Yaka kaldırmak diye bir moda çıkmış, entel kroluk diyorlar. Ne alaka onu öyle kaldırınca? Hiçbir kız sizi öyle beğenmiyor. Sadece kroluğunuzu daha meydana çıkartıyorsunuz. Yakalar katlanmak için var kaldırmak için değil. Herkes kendini Eric Cantona sanıyor. Özenti diye buna deniyor sanırım.

Sevgililerin telefonu kapatma olayı çok garip. Hangisi önce kapatacak diye artık iddia oynamaya başlayacağız. Sevgili olmak bu mu? Merak ediyorum. Önce sen kapa, sonra ben kapatayım, olmadı mahalleden arkadaşları toplayayım beraber kapatalım. Yarım saatlik bir devlet meselesine dönüyor olaylar. Yapacakları sadece hadi eyvallah deyip telefonu kapatmak olacak. Ama olmaz, o cicim, balım dönemleri var ya. Onlarda sabit kalacaklar. Hiç kimse bu mottoyu yıkamayacak mı? Ben yıkmasını çok isterim aslında. Ya telgraf ya da dumanla haberleşseler ne olacaktı? Telgrafla bir nebze kolayda, ya dumanla? Önce sen söndür, sonra ben söndürürüm mü diyeceksin? Saçmalama sınırlarını sürekli zorluyoruz. Türklerde vardır kesin bu olaylar. Ha daha güzelleri yok mu? Var. Özellikle… yolda araba ile giderken şaka mahiyetinde arkadaşının üstüne araba sürmek ne oluyor? Ne yapmaya çalışıyorsun? Şakayı kaka yapmayın dikkat edin. Göze parmak atmalar. Bunlar kötü şakalar.

Annemin her şeyin üstüne dantel koyma isteğini anlayamıyorum. Dantel olmazsa süsü mü kaçar? Süse ihtiyaç varsa neden dantel? Laptop’un üstüne dantel koymak nereden çıkıyor peki? Sözler bazen her şeye kifayetsiz kalıyor zağar.

11 Eylül 2011 Pazar

Bir Paranoya'nın Günlüğü 16

İnsanların sevap günah işlerine hiç akıl sır erdiremiyorum. Şunu yapsak sevap, bunu yapsak günah. Bir de teşvik ederler ya insanları “sevaptır, ne olacak” gibisinden. İnsanların sevabından size ne? İnsanlar acaba millete göre mi sevap işliyor? Ramazanları hep sevmişimdir, televizyonlarda sürekli birileri çıkıp konuşur, biri “a” derken, ötekisi neden “b” der? Dinde bir bütünlük yok mu? En çokta Zekeriya hocam karşı çıkar. İnsanlar artık Zekeriya hocama göre oruç açacaklar. Geçen arkadaşımla aramızda geçen muhabbet bu yönde bir şeydi. Her zaman ki gibi pek dinlemedim yine, dinlenecek pek bir şey var mıydı onu da bilmiyorum. Arkadaşım Zekeriya beyazla ilgili birkaç bir şey söylüyordu bir anda heyecanla “ulan Zekeriya hocam, bu yıl da bir şey söyle, yoksa orucumuzu açamayacağız” dedi. Evet bu, pek bir şey yok. O an komik gelmişti, ama şimdi okuyunca o kadar komik olmadığını anladım. İnsanlar neden hep komik olmaya çalışıyor? Zeki mi görünmeye çalışıyorlar? Yoksa kızlarımı tavlamaya çalışıyorlar? Ne yani, kızlar ciddi erkeklerden hoşlanmıyor mu? Tek tip kız mı var bu dünya’da?

Geçen aklıma günlük tutanlar geldi. O günlükler neden tutulur? Eskiden neler yapmışım bakalım diye mi? Kendilerine yazık. Bir de yazarlardı ya “sevgili günlük” sanki düzeyli bir ilişki yaşıyorlar. Nişanlanırlarda bunlar. Ailesi görmesin diye yorganın altında mesajlaşanlar varmış. Duyunca acayip şaşırdım. Balkonda mesajlaş, ya da başka yerlere git ne bileyim. Nefessiz kalıp ölmenden iyidir. Kendine yazık ediyor insanlar. İnsanlara bu akılları kimler veriyor? Özel bir servis falan mı var acaba? Matematikte havuz problemleri çocukların belası olmuştur yıllarca. Her havuz bir problem olurdu çocuklara. Bunu bulan adını neden havuz problemi koymuş acaba? Başka bir şey bulamamış mı? Bardak olsaydı, tabak olsaydı. Ama neden havuz? İnsanların çocukluklarını neden mahvetti ki bu insan? Her havuza giden çocuk, havuzda ya problem arardı, ya da havuza girmezdi. İnsanlık garip işliyor azizim.

Sabahları annemin bir yere git demesine bayılıyorum. Her sabah, saat gibi tıkır tıkır işliyor. Rüyasında falan görüyor olabilir mi? Geçen aklıma bir şey takıldı, genellikle kızlar bir erkekten nefret ettiğinde “siz erkekler hep aynısınız” der. Çok çelişmeyin bence, leonarda di caprio ile Kahtalı mıçı’yı aynı kefeye mi koyarsınız? Ben olsam koymazdım, ben olsam ikisini aynı evrenden saymazdım. Hadi bakalım, bir mi bunlar? Üniversite de okuyan ben ve benim gibi arkadaşlara acımıyor değilim. O erişkinlerin sorduğu sorular için özel bir sınav yapılmalı, soru kitapçıkları basılmalıdır. Mezun olunca ne olacaksın diye bir soru olabilir mi? Tıp okuyan bir çocuğa, çıkınca ne olacaksın denir mi? Tıp okuyorum ama mühendis olacağım. Saçmalamayın. Buradan milli eğitim bakanlığına sesleniyorum ya da yök’e artık hangisi daha ilgileniyorsa. Biz öğrencileri bilgilendirmeyin. Çevremizde ki erişkinleri bilgilendirin, biz o bölümü yazdıysak ne olacağımızı biliriz.

Nerede o eski bayramlar? Ne bileyim ben nerede. İnsanların sürekli geçmişi hatırlama olaylarını hiç anlamış değilim. Eski bayramlarda internet yoktu o kadar. Geri kalan ne olabilir. Yine sizin eliniz şapur şupur öpülüyor. Bırak karışma insanlara. Nerede o gelecek bayramlar. Hadi çık işin içinden.