Varoluşun endişesi mi sardı her yerimi bilmem. Sessiz çığlıklar atıyorum etrafıma, duyan yok. Karanlık mıydı etraf yoksa ben mi kör oldum. Söyleyeceklerim bitmedi daha; söyleyeceklerim bitmeden nasıl susayım ki? Çevremde sürüsü ile deli, sanki ben çok akıllı mışım gibi. Aklımı kaçırmanın verdiği huzursuzluk mu bu rahatsızlık? Aslında dur diyor hayat bana: dur ki, bende durayım. Sürreal bir sürü şey var kafam da. Peki real olan hiç birşey mi yok? İnsanlar hep minyatür müydü, yoksa sürekli böyle miydiler? Sorular kafamda tükenmiyor. Dün durakta gördüğüm kız bana mı bakmıştı, yoksa arkamda ki yakışıklı adama mı? Kırmızıydı elbisesi, topuklu bir ayakkabı, deri bir çanta ve çakma elmas küpeler. Binalar griydi Aydın sokaklarında. Peki o kız neden griydi? Hayatın verdiği yorgunluktan dolayı olabilir belkide. Paranoyaklaşıyor muyum, etrafımda ki herkes bana bakıyor gibi geliyor. Susmak çözüm değil! Susma diye bağırıyor bana annem! Niye susmayayım anne diyorum. Aklımı kaçırıyorum, duramıyorum. Etrafımda ki herkes deli, ben daha da deliyim. Kum kusuyorum, çöllerdeyim. Güneşin bağrında yanıyorum. İnsanlar bana bakmaya devam ediyor. Ve ben elimde bıçak, Aydın sokaklarını turluyorum. Bir paranoyanın günlüğü bu, beyni yok, hafızası yok, benliği yok. Bir delinin hatıra defteri bu, dengesiz ve bir lütuf.
S. Büyükburgaz
14 Haziran 2011 Salı
Bir Paranoya'nın Günlüğü
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder