Hani derler ya "delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" diye, deli o taşı neden atmış ki? Hiç kendine sordu mu? Peki ya kırk akıllı neden o taşı çıkartmaya çalışmış? Değerli bir taş mı o? Sırf insanlara yaranmak için deli olmak mı gerekiyor, akıllıların dikkatini çekmek bu kadar mı önemli? Aydın sokakları yine puslu. Son anda atladığım dolmuşun plakasına neden baktım? Bir açığını yakalayıp, ceza yemesini mi istiyordum? Peki ya dolmuş şoförü bana neden "öğrenci kimliğin var mı?" diye sordu? Ben yalancı mıyım? İnsan hem yalancı hemde deli nasıl olabilir? Varlığım bu kadar mı basitti? Sinirli, deli ve yalancı olmak bu kadar mı basitti? Deliliğimin kanıtını sordular hep bana. Kanıt mı istiyorsunuz: kanıt kafamın içindeki küçük adam! Dolmuşta tek ben kalmıştım ve dikiz aynasından şoför bana bakıyordu. Aklından ne geçiyordu: Nerede inecek, öğrenci değil bu hala inanmıyorum. Peki ben senin şoför olduğunu nereden bileyim? Ehliyetin nerede senin, ben göremiyorum. Bu sefer etraf karanlıkta değil. Bu arabanın çalıntı olmadığını nereden bileyim? Kafamda yargısız infazlar. Saçmalamak bu kadar mı basit? Yoksa deli olmanın getirdiği bir psikoz mu bu? Bu lütfu fazlasıyla başarılı kılıyorum. Bilgisayarım açılmıyor, ne garezi var bana? İşte bu bana yargısız infaz.
S. Büyükburgaz
14 Haziran 2011 Salı
Bir Paranoya'nın Günlüğü 2
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder