14 Haziran 2011 Salı

Bir Paranoya'nın Günlüğü 4

İnanması güç belki de, ama dün kapalı olan markete gittim. İlk gördüğüm çalışana müdürü sordum. Aklımda ne vardı bilmiyorum. Ben o sakızı almaya gitmiştim oraya, sakızı alıp çıkmak varken, ben müdürü bulmaya çalışıyordum. Müdür yanıma gelip: buyrun. "Efendi, efendi. Dün geldim ve kapalıydınız. Sizin yüzünüzden sakız alamadım ve bi müşteri kaybettiniz" dedim. Küçük adamlarım beni yine yönlendiriyordu. Ağzımı ben kullanmıyordum, müdür karşımda şaşırmış bir şekilde duruyordu. "siz ne demeye çalışıyorsunuz?" dedi. İşte orada bütün iplerim koptu. Sanki çok sağlam ipim var gibi. "bir daha bu market erken kapanmayacak" dedim. Sakızı alıp çıktım. Evet hepsi bu kadar. Günüm bu şekilde sessiz ve sakin geçti. Yine herkes bana bakıyor, elime bıçak alıp balkona çıktım bu sefer. Dışarısı çok soğuktu, içeri girip keyfime bakmak istedim. Ama keyfim çoktan başka yere kaçmıştı. Aramaya çıkamazdım. Anneme ne yemek var diye sordum. Senin sevdiğin yemeği yaptım dedi. Benim sevdiğim yemek ne ki? Hergün farklı bir yemeği seviyorum. Bir kedinin miyavladığını duydum. Okuduğum bir yazı aklıma geldi. Bence bu devirde herkes iki dil bilmeli. Kafama huni takmalı mıyım? Kedi havlasa ne yaparız acaba. Bir dil bir kedi, iki dil iki kedi. Hunim nerede? Mezun olduğum lisenin koridorlarını gezdim ayrıca bugün. Rengini değiştirmişler, tanımamazlıktan gelip oradan çıkasım geldi. Sessizlik insanı ne kadar mutlu edebilir? Beni yeterince mutlu ediyor. Kendi kendime konuşabiliyorum. "naber semih?", "sağol". Bu zamanlarda muhabbetler hep kısa sürüyor. Nerede eski bayramlar.
S. Büyükburgaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder